Tektonik politika kavramı, jeolojiden ödünç alınan ve sosyal bilimlerde derin yapısal değişimleri, birikimli gerilimleri ve ani kırılma noktalarını anlamlandırmak için kullanılan bir metafordur. Bu metafor, demokrasinin süreklilik gösteren uygulamalarından çok, bastırılmış kamusal talepleri, ahlaki izolasyonları, bireysel menfaatlerin kamusal kaynaklara dönüştürülmesinde çıkarcı bir amaç haline getirilen politik algıları hatırlatmakta; ve bunları “Normalleştirmektedir.”
Young’a göre siyasal aktörler, kamusal taleplerin sesi olurken bir yandan da gerilimleri yönlendiren, çözümleyen aktörlerin de ta kendisidir. Öyle ki “tektonik demokrasi” istikrarı sağlayamaya çalışan bir yapıda sarsıntı yaratan bir süreç olarak düşünülebilir -metaforlaşmaktadır- Dolayısıyla “tektonik demokrasi”, krizleri ve etik sıkışmaları yönetemeyen, zeminin altındaki toplumsal kırılganlıkları, eşitsizlikleri tanıyamayan ya da tanımak istemeyen denge sağlayan bir rejim değil; gerilimlerin derindeki sebeplerini keskinleştiren, mevcut yapıyı sarsan bir bakış açısıdır.
Böyle bir
tabloda tektonik demokrasinin yarattığı krizler nasıl çözümlenebilir?
- Yapısallık: yapısallığın kod referansları nedir; hukuk, bilim, liyakat ?
- Siyasal Temsil: Demokratik aktörler temsil edilen değil,
temsilin koşullarını değiştirme iddiası taşıyan kurucu - yaşamdaş özneler
olarak değerlendirilmelidir. Peki yaşamdaşlıktan anlaşılan nedir?
- Yüzey: Demokrasi, yapısal çatışmaları bastırmak yerine,
onları görünür kılarak dönüştürme kapasitesine sahip olmalıdır. Bu dönüşümde
siyasal rekabetin etik etki konumu nedir ve vatandaşlar bunun neresinde
yer almaktadır?
Günümüzde politik rekabet, çoğu zaman karalama kampanyaları, manipülatif bilgi akışları, iftira ve kutuplaştırıcı dil yoluyla işlemez hale gelmekte; bir tür yozlaştırıcı hegemonya savaşına indirgenmektedir. Bu durum, toplumsal talepleri de sessizleştirmekte, gerçekçi taleplere erişimi kısıtlamaktadır.
Bazı bireyler sessizleşirken bazıları kişisel menfaatlerini önceleyen bir konumda yer almak istemekte; bir partinin siyasal görüşlerini içtenlikle benimsememiş olsa dahi, o partiden maddi, sosyal veya mesleki çıkar sağlamak adına onun politik reklamcılığına gönüllü olarak katılmaktadır. Bu tür pragmatik konumlanışlar, demokratik etikle çelişmekte; kamusal söylemin samimiyet zeminini erozyona uğratmaktadır. Böyle bir çelişkiye şahit olan sessiz vatandaşlar ise içinde bulundukları topluma, millete ve yönetime karşı "umursamaz" bir tavırla mesafe almakta; inandırıcılığını yitirmiş siyasal alan karşısında, toplumsal sorumluluklarını etkisiz görmeye başlamaktadır. Herkesin aşındırdığı değerleri "yeni normal" olarak addetmekte "aykırılıkları" derecelendirerek "o yapıyorsa ben niye yapmayayım" gibi söylemleri gündeme taşımaktadır. Hukuka uygun olan teamülleri ve yaşam rutinlerini "anormalleştirerek" etik dışı durumları reddedenleri "toplumdan ve ilişkilerden" dışlamaktadır.
Bu iki düzeyli yapıda yaşanan erozyon - siyasal rekabetin etik dışı araçlarla yozlaştırılması, bireysel çıkarların kamusal samimiyeti gölgelemesi ve liyakatin dışlanması - bilgi ve tecrübenin sistematik biçimde kurumların dışına itilmesi - ahlaki ve yönetsel bir sarsıntı yaratmakta; görünürde sürdürülebilir söylemsel yapının içinde karmaşık anlamların hâkim olduğu yeni bir politik zemin yaratmaktadır.
Bu durum, tektonik bir çöküntüyü anımsatan güncel bir kavramı da beraberinde getirmektedir:
.......Tektonik Demokrasi.....


0 comments:
Yorum Gönder