23 Kasım 2025 Pazar

Kafka'nın Bürokrasisi: Süreksiz Bloklar ve Bitişik Kapılar

Minör Bir Edebiyat İçin kitabının 8. bölümünde, Deleuze ve Guattari, Kafka'nın bürokrasisini iki farklı mimari yapıyla değerlendiriyor. Bu edebi ve felsefi okuma, bize şu soruyu sorduruyor: politika belgelerinin inşasında süreksiz bloklar içinde mi dönüp duracağız yoksa bitişik kapıları mı çalacağız?

Her şeyden önce bu iki kavramın mimari açıdan ne anlama geldiğini görelim ve bu anlamı politika belgelerinin hazırlanma sürecine işleyelim;

Süreksiz Bloklar;  "İşçiler bir bloğu bitirir bitirmez bir başka blok yapmak için çok öteye gönderildiklerinde, belki de asla doldurulamayacak yarıklar bırakırlar her yerde. Bu süreksizliğin hikayelere özgü olduğu söylenebilir mi? Daha derin bir neden vardır. Aşkın, soyut ve şeyleşmiş bir makine, temsili var olduğu ölçüde, süreksizlik kendini Kafka'ya daha çok dayatır. Sonsuz, sınırlı ve süreksiz bu bağlamda aynı tarafta yer almaktadır. İktidar kendini aşkın bir otorite, paranoyak bir despot yasası olarak her sunduğunda, iki dönem arası duraklarla birlikte dönemlerin süreksiz dağılımı ve iki blok arasındaki boşluklarla birlikte blokların süreksiz bölüşümü önemli olur...."

Bu tanımlama örneğinden hareketle sonsuz, büyük bir çemberde kendi etrafında dönüp duran dairesel bir mimaride şekillenen bürokraside: suçlama / beraat / suçluluk / masumiyet dönemleri boşluk ve kesintiler içermektedir. Bloklar birbirine yakındır ama aralarda mesafeler vardır, bu durumda bürokrasinin iki üslubu karşımıza çıkar: hem mesafeli hem yakın! Kanunlar herkese yakın olsa da erişilebilirlik açısından epey uzaktadır. 



Deleuze & Guattari, 2001, s.108.


Bu okuma, bize şunu düşündürtür: politika belgeleri, gerçekten farklı bloklar arasındaki boşlukları kapatan ortak bir gelecek mi kuruyor, yoksa sadece kuleyi meşrulaştıran parçalı bir duvar mı örüyor?  Tepe yönetimi tarafından tasarlanan, gündelik hayatın her alanına nüfuz eden ama yurttaşın somut deneyiminden büyük ölçüde kopuk bir “kule-bürokrasi”yle karşılaşabiliriz: kararlar ve düzenlemeler, çoğu zaman hukuki ve idari zorunluluklar olarak üretilir, ülkenin ilerlemesinde dönüştürücü güce sahip kamu kurumlarının tepe yöneticileri, politik yanını göstermek için kurumu yücelten başarıları göz ardı eder, sosyal medya sayfaları gerçek gelişim adımlarını duyurmak yerine yöneticinin reklamının yapıldığı plâtformlara dönüşür. Kararlar ve düzenlemeler ortak bir görüş çerçevesinde değil otoritenin isteğine göre çerçevelenir, memurlar sürgün yememek için bir fikre itiraz edemez ya da göstermelik etkinliklerin, göstermelik anketlerin, sınırlı istişare toplantılarının, kurum içi dar çevrelerin birbirini ağırladığı, “yapmış olmak için yapılan” etkinlikler silsilesi birbirini takip eder. Kurum, temsil kapasitesi zayıf, vatandaşlarına ya da öğrencilerine yakın görünen ama uzak bir poza yerleştirir kendisini. Deleuze ve Guattari’nin Çin Seddi okumasında işaret ettiği gibi, parçalı duvarın tek işlevi kulenin otoritesine gönderme yapmaktır; bloklar arasındaki doldurulamaz boşluklar ise aşkın yasanın herkese bir yandan sonsuz derecede uzak, öte yandan sürekli “çok yakın” oluşunun, yani bürokratik iktidarın hem her yerde hazır hem hiçbir yerde gerçekten erişilebilir olmamasının mekânsal ifadesi hâline gelir.

İkinci mimari yapı ise Bitişik Kapılar'dır; 



                                                            Deleuze & Guattari, 2001, s.108.

"Bu mimari durum, yapının bir geçit boyunca yatay olarak uzandığı ve bu geçidin cepheden görüldüğü bir organizasyona işaret eder. Bu modelde yapı, alçak tabanlıdır; geniş açı ve alan derinliğiyle yatay süreklilik vurgulanır. İç koridorların sınırsız biçimde uzandığı bu yapı, yukarıdan değil içeriden deneyimlenen bir yeryurt ya da yeraltı modelini çağrıştırır. Bu mimaride mekânsal bir çelişki dikkat çeker: Bloklar birbirlerinden uzak gibi görünse de, yapının işleyişi içinde bitişik olarak kurgulanırlar. Böylece, yüzeyde ayrık gibi görünen mekânsal birimler, derinlikte gizli bir süreklilik ve temas içinde bulunurlar."(Deleuze & Guattari, 2001; 111)


                                                            Deleuze & Guattari, 2001, s.109. 

Bu ikinci mimari duruma göre kurulmuş bir bürokrasi hayal edersek, artık ortada yükselen bir “kule” değil, cepheden görülen uzun bir geçit ve bu geçide açılan çok sayıda kapı vardır. Kurumun farklı birimleri, uzmanlık alanları, hatta mahalle ve yurttaş girişimleri, yüzeyde birbirinden uzak odalar gibi görünür; farklı katlarda, farklı koridorlarda, farklı mevzuat rejimlerine bağlıymış gibi dağılmıştır. Ama işleyiş düzeyinde, yani “arka kapılar” düzleminde, bu odalar bitişik kurgulanmıştır: veri tabanları ortaklaşır, belgeler müşterek yazım araçları üzerinden hazırlanır, aynı dosya bir müdürlüğün bilgisayarından diğerinin ekranına aralıksız geçer, taslaklar yalnızca hiyerarşik onay zincirinden değil, yatay çalışan küçük ekiplerin, karma komisyonların, mahalle forumlarının iç içe geri bildiriminden geçer. Böyle bir bürokratik mimaride kamu belgesi dediğimiz şey –stratejik plan, yönetmelik, eylem planı, bütçe raporu– tepeden inen kapalı bir “son metin” olmaktan çok, içeriden deneyimlenen, sürekli revizyona açık, koridor boyunca dolaşan bir süreç-belgeye dönüşür: Yurttaş, o belgeyle hazırlanırken karşılaşır; bir odada başlayan ifade, başka bir odada itirazla, üçüncü bir odada veriyle, dördüncü odada yerel bir hikâyeyle şekillenir. Yüzeyden bakınca hâlâ birbirinden kopuk gibi görünen “kurumsal odalar”, derinlikte, yani bu kesintisiz iç koridorlar boyunca, gizli bir süreklilik ve temas içinde çalışır; bürokrasi böyle okunduğunda, kamusal belgeler de “kulede yazılıp aşağıya indirilen” metinler değil, ortak bir geçitte yan yana yürürken yazılan metinler olarak düşünülmeye başlar.

Artık bu kavramsallaştırma üzerinden yeni bir masa tartışması (roundtable) başlatabiliriz: diyebiliriz ki Deleuze ve Guattari’nin Kafka'nın Bürokrasisi üzerinden başlattığı yersiz yurtsuz bu konu hakkında
"politika belgelerini inşa ederken, süreksiz bloklar halinde kule etrafında mı dönüp duracağız, yoksa bitişik kapılardan geçerek gerçekten var olan ortak bir koridora mı çıkacağız?"

Ya da 

Dijitalleşme çağında yurttaşın gündem belirleme hakkını, kuleye veri taşıyan tekil sinyaller olarak mı, yoksa bitişik kapılar boyunca ilerleyen, her turda genişleyen ve derinleşen vatandaş gündeminin halkaları olarak mı düşüneceğiz?

Her iki okumayla birlikte; kamusal malların üretiminde erişim, temsil ve gündem belirleme süreçlerini birlikte kamusallaştıran bir politika mimarisini "kavrayış" olarak nasıl anlatacağız ve öğreteceğiz?

Referans

Deleuze, G., Guattari, Felix, (2001), Kafka, Minör Bir Edebiyat İçin, (Çev: Özgür Uçkan, Işık Ergüden), Yapı Kredi Yayınları: İstanbul.  











0 comments:

Yorum Gönder