"Altın
renginde ışıldarken güneş,
ağır
ağır ilerliyoruz öğle vaktinde;
o
küçücük kollarımızla,
çekiyoruz
kürekleri beceriksizce,
gideceğimiz
yere varabilmek için
boşuna
çabalıyoruz ufacık ellerimizle,
Ah,
hain Üç!
Saat tam üç iken, böylesine eşsiz bir günde, bir masal için yalvarmak…
haykırdı
o gür sesiyle
Buyurgan
Birinci: " Masal başlasın!"
Sakin
bir sesle belirtti dileğini İkinci: " Masalın içinde gerçek olmasın!"
Masalın içinde gerçek, gerçeğin içinde de masalı tezahür ediyorsak, edebiyatın içinde politika ya da politikanın içinde edebiyatı göremez miyiz? Lewis Carroll, Alice’i yazarken bunu gördü kanımca; zaten kendisi hakkında çıkan dedikodular da bu yönde; yani gerçekten “adil temsil”, “hakkaniyetli sistem” takıntısı olan bir matematikçi… Kendisi, Victoria dönemine şahitlik eden biri (1837–1901) aslında neredeyse baştan sona bu çağın insanı.
Toronto'da kütüphane kütüphane gezdiğim bir gün Lillian H. Smith Library’nin en üst katındaki klasik çocuk edebiyatı Osborne Collection sergisini dolaşırken koskocaman bir poster görmüştüm, Alice in Wonderland, pamuklu uzun bir bezdi satın alsaydım evdeki duvara asarmışım, birazcık pahalıydı (25 dolar), Alice dimdik ayakta duruyordu ve yanı başında da Cheshire kedisi vardı. Ardından farklı bir kitap künyesi için görevliye sıra numarası sormaya gittiğimde henüz bir yaşını doldurmamış güzel bir bebek gördüm, annesiyle birlikte kitap sırasına girmişti, o kadar güzeldi ki dayanamayıp adı nedir diye sormuştum, annesi de Alice demişti. Ahh! Hani şu masal karakteri olan Alice mi? Evet o!
Sonra
merak ettim, aslında o koleksiyondaki tüm çocuk kitaplarını merak ettim… Alice’ı okudum
hemen, ama eline alıp da okudum bitti diye kenara iliştirilecek bir kitap
değildi o, ders materyali olarak bile kullanılabilirdi, nitekim Victoria dönemi
politik atmosferi, hukuk ve ceza sistemi üzerine yazılmış bir eserdi ki
zaten bu yüzden klasikti!
Özellikle
de 8. bölümde değiştirilen oyun kuralları, kesilmesi istenen kelleler ve suç
cezanın orantısızlığı sembolik anlatılarla Alice’in macerası haline getirilmiş.
Kraliçe’nin Kriket Sahası başlıklı 8. bölümde Alice, kırmızı olması gerekirken
yanlışlıkla beyaz gül ağacı dikildiği için gülleri kırmızıya boyayan üç
bahçıvanla karşılaşıyor; Kraliçe bunu fark ederse hepsinin kellesinin gideceğini
duyduğunda şok oluyor. Gülleri kırmızıya boyayan üç bahçıvan, hatayı düzeltmek yerine gülleri boyayarak günü kurtarıyor. Bu da sistemin şeffaf ya da hesap verilebilir olmadığını gizlilik, yalan ve sahtecilikle kurtarılan bir yönetim güncesi sunuyor.
Derken askerler, soylular ve en son Kupa Kralı ile Kupa Kraliçesi’nden oluşan iskambil destesine benzeyen tuhaf bir alay geliyor. Hep birlikte son derece kuralsız, kaotik bir kriket oyunu oynuyorlar: toplar kirpi, sopalar flamingo, kemerlerse iki büklüm olmuş askerlerden oluşuyor. Kraliçe oyun boyunca durmadan ölüm cezaları yağdırıyor. Alice, bu söylemlerden korkuyor ve kendi kendine ara ara şöyle söylüyor; "Bunların hepsi yalnızca bir deste iskambil kağıdı, onlardan korkmama gerek yok." Ancak tuhaf bir durum beliriyor; kraliçenin kriket oyunu ile Alice’in bildiği kriket oyunu masal boyunca farklı seyrediyor ve Alice, "Hiç de kuralına göre oynamıyorlar” diye söyleniyor. Kriket sahnesi, baştan sona hukuk devleti ile keyfî iktidar arasındaki karşıtlığın alegorisi gibi işliyor; zemin tümsek ve delikli, toplar kirpi, sopalar flamingo, kemerler askerlerden oluşuyor; herkes kafasına göre hamle yapıyor.
Tüm bunlar olurken sıra Cheshire Kedisi’nin de başının kesilmesine geliyor. İstediği zaman görünüp kaybolabilen bu kedi, infaz emredildiği anda gövdesini yok ediyor ve ortada sadece havada asılı duran ve sırıtan bir kedi başı olarak tezahür ediyor. Buna rağmen Kraliçe, onun da kafasının kesilmesini emrediyor. Dokunulabilir bir beden olmamasına rağmen otoritenin bu buyruğu ile cellat arasında bir tartışma beliriyor; kedi neden suçlu ve nerede? Cellat’a göre gövdesi olmayan bir kafa kesilemez; zaten bugüne kadar böyle bir şey yapmak zorunda kalmamıştır ve bu yaştan sonra da niyeti yoktur. Kral ise, kafası olan her şeyin kesilebileceğini, dolayısıyla bu konuda daha fazla saçmalamanın anlamsız olduğunu savunuyor. Kraliçe, son sözü söyleyerek; “Bir dakika içinde çözülmezse herkesin kellesi gidecek” diyerek tartışmayı sonlandırıyor.
Carroll, Kraliçe figürü üzerinden hukukun işleyişine, kişiye göre eğilip bükülmesine ve hukuksuzluğun bizzat “hukuk” kisvesiyle meşrulaştırıldığı otoriter düzenlere masal diliyle ayna tutarak, hâlâ iyileştirmeye çalıştığımız sorunları bu klasik bölümle görünür kılıyor.
Müthiş.
Ah! Bir de eğer birisi yanınızda tüm dişlerini göstererek sırıtıyorsa ona Cheshire Kedisi gibi ne sırıtıyorsun diyebilirsiniz. ☺
Referans
Alice
Harikalar Diyarında, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 5. Baskı (İlgili
Bölüm 74-83).
Huici,
E. S. (2015). Satire in Wonderland: Victorian Britain through the eyes
of Lewis Carroll (Doctoral dissertation).
Müge
Sözen (Çev.), Alice Harikalar Diyarında”da Victoria Dönemine Ait Tarihsel ve
Siyasi Hiciv, http://www.gercekalice.com/2017/05/alice-harikalar-diyarndada-victoria_21.html

