22 Mayıs 2025 Perşembe

Gölge Bütçelemenin Panzehiri: Yaşayan Laboratuvarlar (Living Lab)

Gölge bütçeleme (shadow budgeting veya off-budget financing), kamu gelir ve giderlerinin, resmi bütçe süreçleri dışında tutulduğu veya gizlendiği uygulamalardır. Yani bütçe harcaması var ama parlamentoda ya da kamuya açık denetim mekanizmalarında tam olarak görülmemekte ve bu durumda hükümet ya da yerel yönetimler; mevcut borçları gizleyebilmekte, mali yükümlülükleri olduğundan düşük gösterebilmekte ya da seçim öncesi popülist harcamaları saklayabilirken denetimden de kaçınabilmektedir. Nitekim gölge bütçelemenin zincirleme sorunları, özellikle seçim sonrasında daha da gözle görülür hale gelebilmektedir. Özellikle yerel seçimler sonrasında görev süresi sona eren mevcut parti yönetiminin yerini farklı bir parti grubu aldığında eski yönetimden kalan borçların ödeme sorumluluğu yeni yönetime aittir. Bu durumda yeni yönetim etik sınırlar içinde kalarak hem yeni dönemin hizmetlerini sunma hem de eski döneme ait borçların ödenmesi adına çifte bir sorumluluk üstlenmektedir.

Gölge bütçelemeye yönelik endişeler sadece yönetsel boyutta değil aynı zamanda yerel kurumsal kapasitenin inşasında da derin problemleri beraberinde getirir örneğin; kamu personel alımında liyakate bakılmaksızın, aile üyelerine veya yakın akrabalara ayrıcalık tanınması, yönetici pozisyonundaki kişilerin, liyakatten bağımsız olarak kendi arkadaşlarına veya siyasi yandaşlarına ayrıcalık tanıması, siyasal sadakat karşılığında kamu görevi veya avantaj sağlanması, üst düzey bürokrat veya siyasetçinin, destek karşılığında bireysel veya grup çıkarı sağlamak üzere sermayedarlarla ayrıcalıklı ilişkisi kurması, kamu görevlisinin görevini kötüye kullanarak kişisel çıkar sağlaması… gibi tüm bunlar kısa vadede kurumsal yozlaşmaya sebep olmuyor gibi gözüksede uzun vadede görülmektedir ki; kurum içi adalet duygusu zedelenmekte, yandaş atamalarla kamu hizmetlerinin sunumunda verimlilik ve nitelikte düşüş, tarafsızlık algısının zedelenerek zamanla aşınması, kamu hizmetinin kişisel çıkarlara hizmet ederek kamusallık sınırlarını özel sınırlara çevirmektedir. Demokrasinin önündeki en büyük tehditlerden biri olan kamusallık sınırlarının özel sınırlara çevrilmesi meselesi; kamuoyunda güven kaybı yaratarak mevcut yönetimin ya da partinin itibarını zedelemek,  bilinçli bir şekilde yalan bilgiyi yaymak, kamuoyunun dikkatini yapay bir konu ile farklı bir yöne çekmek, kutuplaşmanın daha da derinleştirilmesine sebep olarak sosyal medya üzerinden medya trolleriyle manipülatif haberleri gündeme taşımak gibi davranışlarla kamusal seçişi çorak bir hale dönüştürmektedir.

Kamusallığın sınırları özel sınırlara evrildiğinde karar alma süreçlerinde güvenilirlik ve kurumsal şeffaflık zarar görmektedir. Tüm bu sistemik etkiler, “kamu performansı”nın zarar görmüş ideallerini gölge bütçelemenin iz bırakmaz ellerine iter kendini. Derinleşen ve alışkanlık haline getirilen gölge bütçeleme alışkanlıkları; kurumsal yozlaşmanın içinden çıkılamaz bir hale geldiği dikenli bir döngü yaratmaktadır. Bu döngünün kurallarını yeniden yazmak isteyen siyasi temsilcilerin varlığı ile zayıflayan demokratik denetimin yeniden tahsis edilmesi için güncel demokratik paradigmalar vardır; katılımcı bütçe, katılım kafeler, dijital demokrasi, living lab ya da diğerleri… Ancak belediye yönetiminin bu yenilikleri gerçekleştirmesi hususunda yaşadığı iç ve dış çatışmalar kırılgan demokrasilerin attığı bebek adımlara çelme takmaya devam etmektedir.

Bununla birlikte politik söylemlerin ekonomiyi daha da kırılgan hale getirdiği bir toplumda enflasyonist baskılara boyun eğmiş ve pusmuş vatandaşın demokratik katılım  yerine bir somun ekmeğe ihtiyaç duyduğu gerçeği ile; kent aidiyeti algısı tasarlamak oldukça sancılı bir süreç olarak görülmektedir. Bu durumda yerel kamusal öncelikler, vatandaşların katılımıyla değil; parti programı ya da seçim beyannemesiyle şekillenmektedir. Bu belgelerde kaynak dağılımının hangi hizmetlere ya da konulara öncelik tanındığına yönelik “politik merak”ı canlandırmak isteyen siyasi temsilciler gölge bütçelemenin karanlıklarından uzak durmak adına Yaşayan Laboratuvarlarda (Living Lab.) vatandaşları pasif katılımcılar değil, sürecin eşit ortakları olarak görmeyi amaçlar. Yeni yönetim paradigmasındaki bu bilinci (uygulamaları) bazı seçmenler “hiç anlayamamakta”, anlasa bile “herhangi bir çaba göstermemektedir”. Living Lab (Yaşayan Laboratuvar), yeni fikirlerin, hizmetlerin, ürünlerin veya politika çözümlerinin gerçek yaşam koşullarında, kullanıcılarla birlikte, çok paydaşlı bir ortamda tasarlandığı, test edildiği ve geliştirildiği yenilikçilik ortamıdır. Bu laboratuvarlar; farklı insanlar arasında işbirliğinin gerçekleştiği bir yaratıcılık ortamı, çok paydaşlı bir organizasyon yapısı, yenilikçi bir inovasyon ekosistemi, araştırma metodolojisi, kullanıcıları dahil etme yaklaşımı, kamu-özel sektör ortaklıkları konsepti, açık inovasyona dayalı açık bir platform, bir deney ortamı, döngüsel ekonominin tartışılabildiği, kullanıcı merkezli bir strateji, meslek edindirme gibi toplumsal öncelikleri önemseyen aslında gerçekten yaşayan birimler olarak değerlendirilebilir (Zavratnic vd. 2019).

Türkiye’de ilk kez 2012 yılında Başakşehir Belediyesi tarafından kurulan Başakşehir Living Lab İnovasyon ve Teknoloji merkezi, belediye hizmetlerinin geliştirilmesi ve akıllı şehir uygulamalarının test edilmesi amacıyla kurulmuştur. İstanbul Başakşehir Living Lab; bilişim teknolojileri, tasarım, girişimcilik, akıllı şehir çözümlerine odaklanmaktadır. Bununla birlikte kuruluş isminde living lab geçmese de belediye yönetiminde akademik bir yönetim stratejisinin takip edildiği bazı merkezler; İstanbul Plânlama Ajansı, Kadıköy İnovasyon Merkezi. Buca Sürdürülebilirlik ve İnovasyon Merkezi, İzmir Plânlama Ajansı olarak örneklendirilebilir. Genel bağlamda, vatandaşların belediye yönetimiyle arasındaki iletişimi ve bağı akademik bir perspektife taşıyan bu atılımlar; kentlilik bilincinin güçlendirilmesi, kentli hakkını canlı bir vizyona taşıması, sosyal öğrenme ve ortak aklın önemini deneyimle güçlendirerek kolektif bir kent hafızasının ortaya çıkmasını motive ediyor. Üstelik dönem dönem politika laboratuvarı haline gelerek demokratik yeniliklerin test edilebilirliğini sağlıyor. Living lab'ler kentlileri hizmetlerin tüketicisi konumundan üreticisi konumuna taşıyor. Böylece, gölge bütçelemenin panzerihi olarak; tasarlanan modelleri, fonlama bilgilerini politika toplantılarını açık veri haline getiriyor. Bu da, bütçe kararlarının halktan saklandığı "gölge alanlar"ı daraltarak hesapverilebilirliği destekliyor.

Bu merkezler sadece teknolojik inovasyon değil, kamusal karar alma süreçlerinin de deneyselleştirilmesi için birer adım olarak değerlendiriliyor. Bununla beraber yeni nesil bürokratik bir kültür inşasına katkı sunarak katı hiyerarşik kapalı bürokratik kapılar yerine yatay, vatandaşa söz hakkı tanıyan bürokratik kültürü teşvik etmektedir.

Sonuç olarak, belediyelerin yalnızca hizmet sunan değil, aynı zamanda kamu yönetimi teorisine katkıda bulunan, akademik perspektifi içselleştirmiş yapılar haline gelmesi bir zorunluluktur. Kırılgan demokrasilerde gölge bütçelemenin karanlıklarına teslim olmamak, ancak bilgiye dayalı yönetim kültürünü yerelde kurumsallaştırmakla mümkündür. Living Lab'ler, tam da bu yüzden sıradan bir inovasyon platformundan öte; demokrasinin laboratuvarı olmaya uygun araştırma merkezleridir. Türkiye’de, akademik belediyecilik anlayışının güçlenmesi ve yaygınlaşması; yerel karar alma süreçlerini daha bilimsel, daha kapsayıcı ve daha şeffaf bir düzleme taşıyacak; yalnızca şehirleri değil, demokrasinin kendisini de güçlendirecektir. Yaşayan Laboratuvarların ve araştırma merkezlerinin yaygınlaştırılması, işte bu hedefin en somut ve umut verici adımlarından biridir.

Kaynakça

Atalay, G. (2024). Türkiye’de Dijital Katılımcı Bütçenin Uygulanabilirliği:Kırşehir Belediyesi Örneği, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Aydın.

Başakşehir Living Lab, https://basaksehirlivinglab.com/ (12.04.2025).

IMF, Fiscal Transparency Manual (2014); OECD, Budgeting for Fiscal Space and Government Spending Review (2014); Şişman, Mehmet. Türkiye'de Kamu Özel İşbirliği Projeleri ve Mali Riskler (2022).

Leonard, H. B., & Rhyne, E. H. (1981). Federal credit and the shadow budget. The Public Interest65, 40.

Zavratnik, V., Superina, A., & Stojmenova Duh, E. (2019). Living labs for rural areas: Contextualization of living lab frameworks, concepts and practices. Sustainability11(14), 3797.



20 Mayıs 2025 Salı

Belediyeler İçin Yeni Yönetişim Modeli: Ciddi Masa Oyunları

Katılım Oyunu, vatandaşları politika yapım süreçlerine dahil etmenin yaratıcı ve eğlenceli yollarından biridir. Bu yaklaşım, Bertrand Russell’ın şu sözünü akla getirir: “Siyaset; insan ilişkilerini mümkün olduğu kadar iyi tutabilecek şekilde düzenlemektir; bu da her zaman en iyinin ne olduğunu düşünmekle mümkündür.” (Russell, s.10)

Siyaset, bir yandan temel ve kamusal mal-hizmetlerin dağıtımında belirleyici bir rol üstlenirken, diğer yandan da liberal ya da sosyal politika tercihlerinin ağırlığını yansıtabilecek esnekliğe sahip bir disiplindir. Katılım pratikleri, şehir planlamasından vergide adalete; hassas toplumsal kesimlerin kent ölçeğindeki öncelikli ihtiyaçlarından kamusal alanların düzenlenmesine kadar birçok alana nüfuz etmektedir.

Katılım Oyunu ile öğrenciler, kamu görevlileri, STK temsilcileri ve toplumun farklı kesimlerinden bireyler bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunur, birlikte karar alma deneyimi yaşar. Bu süreç, bir fikir maratonu niteliğindedir ve karar alma mekanizmalarında daha kapsayıcı, daha duyarlı bir demokrasi pratiğini mümkün kılar. Böylece sadece bir beş yılın telafisi değil; geleceğe dair daha nitelikli bir yönetişim anlayışı doğar.

Finlandiya’nın Helsinki kentinde 2018 yılında yerel yönetim tarafından tasarlanan Participation Game (Katılım Oyunu), eksiklerine rağmen yaratıcı bir demokrasi kültürü inşa etmeye katkı sağlamaktadır. Aşağıda görülen görsel, bu oyunun altı farklı desteden ve yaklaşık 40 yönlendirici karttan oluşan örnek kartlarını göstermektedir.

Helsinki Katılım Oyunu Kartları 


Vatandaşlar, kent konseyi üyeleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve gönüllü bireylerin katılımıyla halka açık olarak oynanan Katılım Oyunu (Participation Game), yaklaşık 45 ila 90 dakika süren, eğlenceli ve aynı zamanda rekabetçi bir müzakereci demokrasi modelidir. Oyunun temel amacı, yurttaşların fikirlerini ortak bir tartışma zemini üzerinde şekillendirmelerini sağlamak ve bu fikirleri uygulanabilir projelere dönüştürebilmelerine olanak tanımaktır. Katılımcılar, oyun süresince çeşitli tematik kart destelerinden kartlar çeker, bu kartlardaki yönlendirmeler doğrultusunda fikirlerini tartışır ve geliştirirler. Oyunun sonunda ortaya çıkan fikirler proje haline gelebilir; ya da bazı fikirlerin henüz projelenmeye uygun olmadığı da fark edilebilir.

Kart Desteleri ve Fonksiyonları

Great City Kartları

Bu destede yer alan kartlar, sakin, konforlu, canlı, eşit, ortak, güvenli ve sürdürülebilir şehir temaları etrafında yapılandırılmıştır. Katılımcıların fikirlerini bu temalara uygun şekilde yönlendirerek önerilerini biçimlendirmelerine yardımcı olur.

City District Kartları

Helsinki'nin farklı bölgelerini temsil eden bu kartlar, geliştirilen fikirlerin ölçek ve mekân açısından gerçekçi ve uygulanabilir hale getirilmesini sağlar. Her proje önerisi, çekilen kartta belirtilen bölgenin özelliklerine göre uyarlanır.

Limiting Factors Kartları

Bu kartlar, katılımcıların projelerine bütçe, hukuk, nüfus, ölçek gibi çeşitli sınırlandırmaları dikkate alarak yaklaşmalarını teşvik eder. Gerçekçi ve uygulanabilir çözümlerin ortaya çıkmasını destekler.

Ideas Solutions Kartları

Proje fikirlerinin kapsayıcılığını artırmayı hedefleyen bu kartlar, empatik ve yapıcı öneriler sunar. Katılımcı öneri geliştirmekte zorlanıyorsa “arkadaşlarına danış”, “çevreyi keşfet”, “biraz araştırma yap” gibi yönlendirici eylem önerileri içerir.

Citizens Kartları

Bu deste, geliştirilen projelerin gerçekten toplumun geniş kesimleri tarafından ihtiyaç duyulup duyulmadığını sorgulatır. Örneğin, “İş arayan Ahmet Amca bu hizmetten faydalanabilir mi?” ya da “Öğrenci Aslı bu projeye ihtiyaç duyar mı?” gibi sorular aracılığıyla fikirlerin toplumsal faydasına odaklanır.

Wild Card Kartları

Joker niteliğindeki bu kartlar, katılımcılar arasında daha fazla etkileşimi teşvik ederek fikirlerin derinleştirilmesine katkı sağlar.

Karar Sürecine Etkisi ve Uygulama

Katılımcılar oyunu belirli bir disiplin içinde oynar ve süreç sonunda ortaya çıkan somut proje önerileri yazılı bir rapor haline getirilerek belediye yönetimine sunulur. Bu projeler, belediyenin teknik ve ön değerlendirmesinden geçtikten sonra dijital bir platformda (https://omastadi.hel.fi) 12 yaşından büyük vatandaşların oylarına sunulur. Oylama sonucunda seçilen projeler, bir sonraki yıl belediye tarafından kamu hizmetine dönüştürülür.

Bu yönüyle Katılım Oyunu, Helsinki’de katılımcı demokrasinin yaratıcı ve uygulamalı bir aracı olarak öne çıkmakta; hibrit (yüz yüze ve dijital) katılım yöntemlerinin birlikte işlediği yenilikçi bir yönetişim örneği sunmaktadır.


Oyunu Grubu 




Kaynaklar

ATALAY, G. (2023). Belediyelerde Dijital Katılımcı Bütçe Deneyimi: Helsinki Katılım Oyunu. Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi32(2), 131-160. 

https://osallistu.helsinki/en/for-professionals/participation/participation-and-interaction-model/

https://omastadi.hel.fi/pages 

https://osallistu.helsinki/en/method/the-omastadi-game/